-
1 elle tutulur
осяза́емый -
2 elle tutulur
adj. tangible, concrete, palpable, tactile, tactual, acceptable -
3 elle tutulur
tangible -
4 elle tutulur gözle görülür
я́вный, очеви́дный, я́сный -
5 elle tutulur olma
n. palpability -
6 осязаемый
elle tutulur; hissolunur -
7 greifbar
elle tutulursomut -
8 ощутимый
1) duyulur, hissedilir2) перен. elle tutulur, önemliceощути́мые результа́ты — elle tutulur sonuçlar
-
9 tangible
adj. somut, elle tutulur, gerçek, hissedilir, maddi* * *dokunulabilir* * *['tæn‹əbl](real or definite: tangible evidence.) somut, elle tutulur- tangibly- tangibility -
10 el
кисть (ж) рука́ (ж)* * *I1) рука́, ру́киel sıkmak — пожа́ть ру́ку
el sıkışma — рукопожа́тие
2) ру́чкаkapı eli — дверна́я ру́чка
3) ход ( в некоторых играх)şimdi el bende — сейча́с мой ход
4) счётное слово разhavaya üç el ateş etti — он сде́лал три вы́стрела в во́здух
••elini veren kolunu alamaz — посл. ему́ дай па́лец, он ру́ку отхва́тит
elinle ver ayağınla ara — погов. ему́ дай [в долг] рука́ми, а [обра́тно] проси́ нога́ми
- elde- eldeki- elde mi?- elden- elinde
- elinden- eliyle- el açmak- eline ağır
- ele alınmaz
- ele almak
- eline almak
- el altında
- elinin altında
- el altından
- el atmak
- ele avuca sığmamak
- eli ayağı bağlı
- eli ayağı buz kesilmek
- el ayak çekilmek
- eli ayağı düzgün
- eline ayağına kapanmak
- elini ayağını kesmek
- elini ayağını çekmek
- elini ayağını öpeyim!
- eli ayağı tutmak
- eli ayağı kesilmek
- eli ayağı tutmamak
- eline ayağına üşenmemek
- ele bakmak
- eline bakmak
- el basmak
- eli boş dönmek
- eli boş gelmek
- eli böğründe kalmak
- eli koynunda kalmak
- elini çabuk tutmak
- el çekmek
- elini çekmek
- elden çıkarmak
- elden çıkmak
- el çırpmak
- eli dar
- eli darda
- el değiştirmek
- el değmemiş
- eline doğmak
- eli dursa ayağı durmaz
- eline düşmek
- elden düşürmemek
- eli ekmek tutmak
- elden ele dolaşmak
- elden ele gezmek
- el elden üstün
- el ele vermek
- el ense etmek
- eli ermez gücü etmez
- elini eteğini çekmek
- eline eteğine doğru
- el etek öpmek
- eline eteğine sarılmak
- el etmek
- elde etmek
- elden geçirmek
- ele geçirmek
- ele geçmek
- eline geçmek
- elinden geleni ardına
- elinden geleni arkasına komamak
- elinden geleni bırakmamak
- elden geleni yapmak
- elinden geleni yapmak
- elden gelmek
- elinden gelmek
- elinden gelse...
- elden ne gelir?
- elden gelmemek
- elinden gelmemek
- eli genişlemek
- elde gezmek
- ellerde gezmek
- elinin hamuruyla erkek işine karışmak
- elinden hiç bir şey kurtulmaz
- elinden bir iş çıkmamak
- elinden kaza çıkmak
- elinden bir kaza çıkmak
- elinden iş gelmemek
- elinden bir iş gelmemek
- eli işe yatmak
- elini kalbine koyarak söylemek sürmek
- elini kalbine koyarak düşünmek sürmek
- elini kalbine koyarak hüküm sürmek
- elden kaçırmak
- el kaldırmak
- eli kalem tutmak
- elinde kalmak
- eline kalmak
- elinden kan çıkmak
- elini kana bulamak
- el katmak
- eli kırılmak
- elini kolunu bağlamak
- eli kolu bağlı kalmak
- elini kolunu sallaya sallaya gelmek
- elini kolunu sallaya sallaya gezmek
- el koymak
- eli koynunda - elinden hiç bir şey kurtulmamak
- eli kurusun!
- eli olmak
- elinde olmak
- elde olmamak
- elinde olmamak
- elini oynatmak
- eli para görmek
- eline sağlık!
- elinize sağlık!
- elini sallasa ellisi başını sallasa tellisi
- elini sıcak sudan soğuk suya sokmamak
- eli silâh tutan
- eline su dökemez
- el sürmemek
- eli şakağında
- el tazelemek
- el tutmak
- elinde tutmak
- elinden tutmak
- elle tutulacak tarafı kalmamak
- elle tutulacak yanı kalmamak
- elle tutulur gözle görülür
- el uzatmak
- el üstünde tutmak
- eli varmamak
- eli gitmemek
- el vermek
- ele vermek
- el vurmamak
- eli yatmak
- bu işte eli yok
- eller yukarı!
- bir eli yağda bir eli balda II1) чужо́й, чужа́к2) страна́, крайyabancı ellerde — в чужи́х края́х, на чужби́не
3) наро́д, населе́ние4) пле́мя••elin ağzı torba değil ki büzesin — посл. на чужо́й рото́к не наки́нешь плато́к
el ile gelen düğün bayram — посл. ≈ на миру́ и смерть красна́
elin derdi ele masal gelir — посл. чужу́ю беду́ рука́ми разведу́
- el kapısında çalışmakel kazanıyla aş kaynatmak — погов. прийти́ на гото́венькое
-
11 tangible
dokunulabilir, elle hissedilebilen; gerçek, elle tutulur, somut, kesin -
12 tutulmak
зарази́ться* * *страд. от tutmak1) быть захва́ченным / засти́гнутымyağmura tutulmak — попа́сть под дождь
2) -e заболе́ть чем; подцепи́ть, схвати́тьgrip hastalığına tutulmak — заболе́ть гри́ппом
nezleye tutulmak — схвати́ть на́сморк
3) отнима́тьсяdili tutuldu — а) у него́ язы́к отня́лся́; б) он онеме́л ( от страха)
4) быть по́йманным / схва́ченным5) астр. произойти́ ( о затмении)6) -i влюби́ться в кого7) -e испы́тывать неприя́знь к кому-чему•• -
13 весомый
-
14 acceptable
adj. kabul edilebilir, uygun, kabul edilir, makbul, makul, geçerli, geçer; elle tutulur* * *kabul edilebilir* * *1) (satisfactory: The decision should be acceptable to most people.) kabul edilebilir2) (pleasing: a very acceptable gift.) hoş -
15 concrete
adj. somut, elle tutulur, gerçekten var olan, maddesel, maddi, beton————————n. somut varlık, beton————————v. katılaştırmak, somutlaştırmak, betonla kaplamak, katılaşmak, somutlaşmak, bütünleşmek* * *1. somut 2. betonla (v.) 3. somut (n.)* * *['koŋkri:t] 1. adjective1) (made of concrete: concrete slabs.) beton2) (able to be seen and felt; real or definite: A wooden table is a concrete object.) somut2. noun(a mixture of cement with sand etc used in building.) beton3. verb(to spread with concrete: We'll have to concrete the garden path.) betonlamak -
16 palpable
adj. dokunulabilir, elle tutulur, somut, belli* * *1. dokunulabilir 2. palpabl -
17 tactile
adj. dokunma, dokunsal, elle tutulur, dokunulur* * *dokunulabilir -
18 tactual
adj. dokunma, dokunsal, dokunulur, elle tutulur* * *dokunulabilir -
19 palpability
n. dokunulurluk, elle tutulur olma, açıklık -
20 palpability
n. dokunulurluk, elle tutulur olma, açıklık
- 1
- 2
См. также в других словарях:
elle tutulur gözle görülür (veya dille anlatılır) — çok belirgin, çok açık Sevim in güzelliği elle tutulur, dille anlatılır makbul bir güzellik değildir. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
elle tutulur — 1) çok açık ve belli 2) somut … Çağatay Osmanlı Sözlük
gözle görülür, elle tutulur hâle gelmek — çok açık bir biçimde görülmek, herkes tarafından bilinmek Haksızlık, rüşvet, gözle görülür, elle tutulur hâle gelmişti … Çağatay Osmanlı Sözlük
elle tutulur tarafı olmamak — hiçbir değerli yanı olmamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
ne hesaba gelmek ne de kantara — elle tutulur olmamak, tutarlı ve sağlam görünmemek Anlattıkların ne hesaba gelir ne de kantara … Çağatay Osmanlı Sözlük
el — 1. is., anat. 1) Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk. Z. O. Saba 2) Sahiplik, mülkiyet Elden çıkarmak. Elimdeki bütün parayı… … Çağatay Osmanlı Sözlük
göz — is., anat. 1) Görme organı 2) Bazı deyimlerde, görme ve bakma Gözden geçirmek. Gözden kaybolmak. Göz önünde. Gözü keskin. 3) Bakış, görüş Bu sefer alacaklı gözüyle baktım. 4) Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak Asıl felaket bu pınara sırt… … Çağatay Osmanlı Sözlük
MADDETEN — Cismen. Madde ve cisim olarak. * İş olarak, iş ile. * Gözle görülür ve elle tutulur şekilde … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
MADDİYAT — (Maddiyet. C.) Maddi ve cismâni şeyler. Gözle görülüp elle tutulur cinsten şeyler … Yeni Lügat Türkçe Sözlük